1980’li yılardan sonra Türk tarımı ve Türk çiftçisi gözden çıkarılmış ve küçük üreticilere yönelik tasfiye süreci başlatılmıştır. 1990 ve 2000’li yıllarda tarımda Kapitalizm ve şirketleşme öne çıkarılmaya başlanmıştır. 1999 yılında IMF ile yapılan Stand-by anlaşması ve Nayıs 2001 yılında Dünya Bankası ile hazırlanan Tarım Reformu Uygulama Projesiyle süreç başlamıştır. Ardından Güçlü Ekonomiye Geçiş Proğramı ve AB üyelik sürecinde Ortak Tarım Politikasına uyum çabaları tarımda Kapitalist üretim ilişkilerinin mekanizmaları ve şirketleşmenin temelleri oluşturulmuştur.
Tarımda şirketleşmeyi hedefleyen adımlardan biri 2006 yılında yürürlüğe giren 5488 sayılı Tarım Kanunudur. 13. Maddesiyle destekleme ödemelerinde sermaye şirketlerinin isteğine uygun olarak havza bazlı ve sözleşmeli üretim esas alınmıştır.
Yine bu kanunun 10. Maddesi, çiftçilerin yüz yıllar boyunca kullandığı tarımsal girdileri Fikri Mülkiyet Hakları kapsamına alınarak şirketlerin piyasada önü açılmıştır. Kanunun 21. Maddesinde tarımsal destekler için ayrılması gereken kaynağın GSYH’nın %1’inden az olamaz kuralına hiç uyulmamıştır.
2006 yılında yürürlüğe giren 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu ile küçük üreticilerin kendi tohumlarını kullanmaları engellenmiş, tescillenmiş tohumları zorunlu kılarak küçük çiftçiyi şirketlere bağımlı kılmıştır. 2008 yılında yürürlüğe giren ‘Sözleşmeli Üretim ile İlgili Usül ve Esaslar hakkında Yönetmelik’ ile küçük çiftçiler tamamen şirketlerin denetimine girmiştir.
İki yıl üst üste ekilmeyen arazilerin kiralanmasına ilişkin düzenleme de tarımda kapitalist üretim ilişkilerinin ve şirketleşmenin yerleştirilmesindeki som noktadır.
Dünyada gıda fiyatları düşerken Türkiye’de yükselmektedir. Ayrıca son 20 yılda Türkiye nüfusu Yunanistan ve Bulgaristan’ın toplam nüfusundan fazla artmış ancak tarım alanlarımız %3-4 oranında azalmıştır ve azalmaya devam etmektedir.
Eğer ülkede Beka sorunu varsa o da gıda enflasyonudur. Gıda enflasyonu, yerel geleneksel tohum kullanılmayışı, tohumun, ilacın ve gübrenin kaynaklarının bilinmemesi sağlıklı gıdaya erişimi de engellemektedir.
Yanlış kentleşme politikalarıyla köyden kente göç plansız bir şekilde hızlandırılmıştır. Nüfusumuzun %75’i kentlerde yaşıyor. Çiftçi kayıt sistemine kayıtlı çiftçi sayısı 2.200.000 olmasına karşın, fiilen çiftçilik yapan çiftçi sayısı 550.000 ve yaş ortalaması 60’dır.
Bu tarım politikasıyla dar gelirli yurttaşlarımızı açlık tehlikesi beklediği gibi sağlıklı gıdaya da erişememektedirler.
Tarımsal üretim ve tarıma dayalı sanayi toplumsal gelişmenin ve dayanışmanın motor gücüdür; bir toplumun olmazsa olmazıdır.