Başlık Türkiye’nin  kadim sorunu; yaklaşık 40 yıldan beri de terörle mücadele ediyoruz, on binlerce kişi can verdik, yüz milyarlarca lira maddi kayıp verdik. Terörle mücadeleye harcanan para artı terörün Türk ekonomisine verdiği  dolaylı zarar olmamış olsaydı, Türkiye bu gün gelişmiş ülkeler liginde olacaktı.            

Bu güne kadar teröre karşı güvenlik önlemlerinin yanında, barış içinde, dün olduğu gibi bundan sonra da birlikte yaşama koşulları, çözüm yolları arayışına girildi ancak değişik nedenlerle başarılı olunamadı, akan kan durdurulamadı.

İktidar, sorunun vahametinden uzak, ülkenin bu güne kadar kaybettiklerinden habersizmişçesine, el sıkarak, haber göndererek, laf çarptırarak, arada bir acaba dedirtecek cümleler de kurarak yeni bir süreç başlattı; herkes dikkat kesildi, kan dursun, huzur içinde birlikte yaşayalım isteniyor. Toplumda istek var ancak siyasi iktidarda çözüm için irade var mı, sorusu zihinlere çakılı olarak duruyor.

Tabi önceki başarısız deneyimlere rağmen böyle bir başlangıç kuşkuyu da büyütüyor.

Dünya ve bölgemiz, son yüz yılın en bunalımlı, karanlık günlerini yaşıyor. Kuzeyimizde Ukrayna/ Rusya savaşı; güneyimizde İsrail/ Filistin-Lübnan- İran-Suriye savaşı, Emperyalist güçlerin denetiminde kullanıma açık islami cihatçı terör örgütleri, kimin eli kimin cebinde karmaşası içinde huzursuz bir bekleyiş sürüyor.

Ve tabi ülkemiz bu olumsuz gelişmelerden payını alıyor ve üstelik biz bu olumsuz konjonktüre devasa sorunlarla yakalandık.

Rekor derecede enflasyon ve yarattığı toplumsal sorunlar, çözülmemiş uluslararası sorunlar, sığınmacı/göçmen sorunu, hukuk devletinden ve Cumhuriyet’in kurucu ilkelerinden uzaklaşma, yoksulluk, geleceksizlik  ve tabi terör/Kürt sorunu.

Tüm bu devasa sorunlara rağmen Yakalanmaktan çok karanlığın büyümesi için rol üstlendik ve üzerine, üzerine gittik.

Böyle bir ortamda, Dünya’nın en sorunlu bölgesinin ortasında on yıllardır devam eden köklü bir sorunun çözülmesi için harekete geçildi. Çözülebilir mi ? Çözülür. Türkiye her şeye rağmen içinde bulunduğu bunca yükün altından kalkabilir mi? Kalkar.

                     Öncelikle inanmak, inandırmak ve topluma güven vermek gerekir. Bu noktadan itibaren bence asıl sorumluluk iktidarda değil, muhalefette ve özellikle ana muhalefette.

                      Yarın iktidarı devralacağına inanan ana muhalefet partisi, tüm diğer muhalefet partilerini de yanına alarak, ülkenin yaşadığı iktisadi ve sosyal sıkıntıları bizzat yaşayan işçi sendikaları, küçük ve orta ölçekli esnaf örgütleri, ticaret ve sanayi odalarını yanına alıp, çıkış yol haritasına ortak etmelidir.

Ve tabi bunu yapabilmesi için üzerinde iyi çalışılmış, tüm bu sorunları çözecek bir programa ihtiyaç var. Bu söylediklerimin Cumhuriyetin ikinci yüzyılının başında yeni ve büyük bir devrim niteliği taşıdığını biliyorum.

Türkiye’nin çözüm bekleyen sorunları, beceriksizlikten ya da konjonktürel koşullardan oluşmadı, isteyerek ve zamana yayarak oluşturuldu. Bu andan itibaren terör/Kürt sorunu dahil ülkenin tüm sorunlarının çözümünü, iktidar olmayı bekleyen ana muhalefet partisinin üretici güçlerle birlikte toplumsal muhalefeti de arkasına alarak, iktidara çözüm önerilerini tek tek dikte etmeli, ya çözüm ya seçim demeli ve bu süreci de şeffaf ve hiperaktif, toplum kesimleriyle iletişim halinde öneriye ve eleştiriye açık olarak yürütmeli ve yönetmelidir.

Tüm bunların yapılabilmesi için siyasetçiler, toplumsal muhalefetin öncü örgütlerinin yöneticileri koltuklarını Türkiye’nin önünden çekmeye karar vermeli ve buna tolumu inandırmalılar. Çünkü Türkiye benim için hepinizden, hepinizin koltuğundan, kariyer hesaplarından daha önemli; adım gibi eminim her bir yurttaşımız için de öyle…

Bu konu güncel ama karmaşık, kaynağı derinlerde, çözümü toplumsal irade gerektiriyor. Tespitlerimi ve önerilerimi sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.  Akademik, siyasi, tarihsel öneri ve eleştirilerinizi bekliyorum ki, ortak akıl oluşturabilelim.

Kalın sağlıcakla, huzur diliyorum.

By admin