Demokrasi kurallar ve kurumlar rejimidir. Seçim sandığı, siyasi partiler, sendikalar, meslek örgütleri ve toplumun her alanında örgütlenme hakkı demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının 2. Maddesi; ‘Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir’ der.
Hukuk Devleti; devletin hukuk kurallarına uyduğu ve tüm işlemlerin hukuk kurallarına uygun olarak tesis edildiği anlamına gelir.
Demokratik ülkelerde yönetenlerle, yönetilenler arasındaki ilişki hukuksal/ toplumsal sözleşmeye dayanır. Hukuk normları, toplumsal sözleşmenin ilkeleridir
Vatandaşların oylarıyla seçtiği iktidar, sözleşmenin tarafı olarak, anayasaya bağlılık yemini eder ve anayasada yer alan yönetilenlerin hak ve özgürlüklerini korur.
Sözleşmenin diğer tarafı yurttaşlar/ yönetilenler ise, yönetenlerin hukuka uygun düzenlemelerine uymak durumundadırlar.
Toplumsal sözleşme ve içeriği olan demokratik hukuk devleti normları, 1700’lü yıların ikinci yarısından bu güne, hak mücadelesi ve insanlık bilinciyle yoğrulmuştur.
Sözleşmenin taraflarından biri görevini yapmaz ya da yetkilerini yönetilenler aleyhine kötüye kullanırsa; diğer tarafın da uymama hakkı ve yetkisi vardır ki, bu hukukun genel ilkesidir.
Toplumsal sözleşmeye uymayarak, hukuk dışına çıkan ve meşruiyetini yitiren iktidara karşı yönetilenlerin/vatandaşların direnme hakkı doğar.
Direnme hakkı, insanlığın binlerce yıllık demokrasi mücadelesinde ortaya çıkan evrensel bir haktır.
1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin 2. Maddesinde; direnme hakkı, öteki insan haklarının bir sonucu olduğu ifade edilerek; yönetenlerin/hükümetin, halkın haklarını çiğnediği zaman direnme hakkının, hakların en kutsalı ve ödevlerin en gereklisi olduğu, hüküm altına alınmıştır.
Ve yine 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirisi 2. Maddesi’nde ; ‘Her bir politik birleşmenin amacı; doğal ve dokunulamaz insan haklarını korumaktır. Bunlar; özgürlük hakkı, mülkiyet hakkı, güvenlik hakkı ve baskıya karşı direnme hakkıdır’ denilmiştir.
Tarihsel süreçte, hukuk dışı eylem ve davranışlarıyla baskı ve zulüm aracı durumuna gelen iktidara karşı, başkaldırma hakkı olarak doğan ‘direnme hakkı’, kaynağını doğal hukuk öğretisinden almaktadır. Doğal hukuka göre; adalet ve hukuk, devletten ve yasadan önce mevcut olup; devletin ve yasaların, halkın haklarını ihlal etmesi durumunda, bireylerin bu ihlallere karşı koyma hakkı doğar. Bu bağlamda, halkın meşru direnişi, devletin hukuksuzluklarına karşı halkın doğal hakkıdır.
Birçok toplum, devletin adaletsizliklerini kabul etmemek için bu hakkı kullanmış ve sosyal adalet mücadelesinde önemli adımlar atmıştır.
1791 Fransız Anayasası ve Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde yer alarak pozitif hukuk kuralı halini alan baskıya karşı ‘direnme hakkı’; 1961 TC. Anayasası’nın başlangıç kısmında yer almasına karşın, 1982 Anayasası’nda yer almamıştır. Ancak; insanın baskı, zulüm, adaletsizlik ve haksızlıklara karşı tepki göstermesi, yani direnmesi, onun doğal bir hakkıdır. Bu hakkın anayasalarda düzenlenmemesi onu hak olmaktan çıkarmaz.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi, bir siyasi parti programında “direnme hakkı” ifadesine yer verilmesiyle ilgili 8.12.1988 tarihli, 1988/2 Esas ve 1988/1 Karar sayılı kararında; 1982 Anayasası’nda yer verilmemesine rağmen ‘direnme hakkı’nın varlığını kabul etmiş
Ve anayasal bir kavram olarak kabulü gerektiği ifade edilmiştir.
Anayasa’nın 34. Maddesine göre; ‘Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir’.
Yurttaşların, Anayasa’nın 34. Maddesinden doğan haklarını kullanırken, güvenlik güçlerimizin görevi; toplantı ve gösteri yürüyüşü yapan yurttaşların güvenliğini sağlamaktır.
Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir; milletin iradesi, anayasa ve hukuk nizamında belirtilen kurallara göre yerine getirilir. Türk Milleti, Anayasa’nın, 2,5,6,10,11,12 maddeleri ve insan olmaktan doğan haklarına sahip çıkmak için anayasanı 34. Maddesinde var olan haklarını kullanıyor ve görevini yerine getiriyor…
Cumhuriyete karşı bu güne kadar olan güçlü saldırılar, toplumun örgütlü gücüyle engellendi. Tarihsel ve ülkesel birikim var; o birikim bu gün toplumsal direnişe öncülük edebilirse Cumhuriyet kazanır, halk kazanır, ülke kazanır.
Halk sokağa çıktı, ‘Direnme Hakkı’nı kullanıyor; sonuç alınıncaya kadar büyüyerek devam etmeli. Toplumsal muhalefeti oluşturan tüm siyasi partiler, sendikalar, meslek odaları ve tüm örgütlü kesimler bir disiplin içinde ve ortak hedefe ulaşıncaya kadar barışcıl eylemliliği sürdürmeliler.
Bu eylemlerin en somut biçimi Boykottur; Türk Ceza Kanununda, boykot ya da tüketmeme suçu tanımlanmamıştır; dolayısıyla boykot suç değildir. TCK’nın 2. Maddesi ve Anayasa’nın 38. Maddesine göre, kanunun işlendiği zaman açıkça suç saymadığı fiil için ceza verilemez.
Boykotun, dünya siyasi tarihinde 1700’lere kadar uzanan ve Amerikan bağımsızlığını tetikleyen, ırk ayrımcılığına karşı çıkan güçlü bir geçmişi; anti emperyalist özgürlükçü bir geleneği de vardır. Yurttaşlık bilincinin ve sorumluluğunun tezahürüdür boykot.